Türkiye’nin depremlerden kaçamayacağını ve bu doğal afetlerin hiç bitmeyeceğini vurgulayan Yer Bilimci Prof. Dr. Naci Görür, “Türkiye’nin depreme dayanıklı yerleşim bölgelerine ihtiyacı var” dedi.
Deprem konusunda uyarılarda bulunan Prof. Dr. Naci Görür, Anatalya’da gerçekleşen ‘Deprem Dirençli Antalya’ adlı söyleşide konuştu. Türkiye’de yaşanan büyük fayların depreme yol açtığını belirten Görür, ülkenin levha hareketlerinin milyonlarca yıl önce oluştuğunu ve bu hareketlerin hala devam ettiğini dile getirdi. Türkiye’nin depremlerden kurtulamayacağını ve bu doğal afetlerin devam edeceğine dikkat çeken Prof. Dr. Görür, depreme dayanıklı yerleşim alanlarının oluşturulmasının önemini vurguladı.
Görür, Türkiye’de yaşanan depremlerde siyasi ve ekonomik nedenlerle on binlerce insanın ölebileceğini belirtti. Ayrıca, binaların depreme dayanıklı olması gerektiğini vurgulayan Görür, özellikle Antalya gibi riskli bölgelerde gökdelenlerin inşa edilmemesi gerektiğini aktardı.
Antalya’nın jeolojisi hakkında bilgi veren Prof. Dr. Görür, bu şehrin büyük kısmının mükemmel olmayan zeminler üzerine kurulu olduğunu ve alüvyon dolguların üstünde bulunduğunu söyledi. Kentin doğusundaki zeminin de alüvyon dolgusundan oluştuğunu belirten Görür, Antalya’nın falez ve travertenler nedeniyle risk altında olduğunu dile getirdi.
Antalya’nın yakınında aktif fay hatları olduğunu ve bu fay hatlarının ciddi bir tehlike oluşturduğunu belirten Prof. Dr. Görür, kentlerde altyapı ve yapılaşma planlamalarının depreme dayanıklı yapılara göre şekillendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Depremin gücü ve büyüklüğü arasındaki farkı açıklayan Prof. Dr. Görür, yerel yönetimlerin şehirlerde depreme karşı hazırlıklı olmaları gerektiğini ve altyapı çalışmalarının esnek ve dayanıklı malzemelerle yapılması gerektiğini belirtti. Ayrıca, deprem sonrası oluşacak molozların nasıl bertaraf edileceğinin de planlanması gerektiğini söyledi.
Türkiye’nin gerçek güvenlik sorununun deprem olduğunu belirten Görür, İstanbul gibi yoğun nüfuslu bölgelerde yaşanabilecek büyük depremlerin ekonomik ve sosyal anlamda ülkeyi olumsuz etkileyebileceğini vurguladı. Son olarak, Marmara Bölgesi’nde sanayinin yoğunlaşmasının risk oluşturduğunu ve sanayinin Anadolu’ya taşınması gerektiğini önerdi.
