Tel Aviv Üniversitesi Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nün raporuna göre, İsrail’in savaş gücünde belirgin bir azalma yaşandığı ortaya çıktı. Türkiye ise savunma sanayindeki çarpıcı ilerlemesi ve artan askeri gücüyle dünya genelinde dikkatleri üzerine çekiyor. Son yıllarda yapılan önemli yatırımlar ve stratejik hamlelerle, Türkiye savunma sanayinde kendi kendine yeterli bir konuma ulaşmış durumda. Bu başarılar hem ulusal sınırlar içinde hem de uluslararası alanda geniş yankı uyandırıyor.
Tel Aviv Üniversitesi Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nün yaptığı araştırmaya göre, İsrail’in askeri gücünde gerileme meydana geldiği tespit edildi. Küresel Ateş Gücü Endeksi’nde (PwrIndx) İsrail’in düşüşü dikkat çekerken, Türkiye’nin sıralamadaki yükselişi ön plana çıktı. İsrail 10 yıl öncesine göre gerileyerek 17. sıraya düşerken, Türkiye dünya genelinde sekizinci sırada yer aldı. Jerusalem Post’un aktardığı habere göre, İsrail Ortadoğu’nun dördüncü en güçlü devleti iken, Türkiye dünya genelinde sekizinci sırada bulunuyor.
Sıralama, ülkelerin konvansiyonel savaş yeteneklerini temsil etmektedir. İnsan gücü, hava gücü, doğal kaynaklar, finansal güç ve coğrafi konum gibi faktörler, ülkelerin sıralamadaki yerlerini belirliyor. Türkiye, yapılan yatırımlar ve stratejik adımlarla savunma sanayinde önemli bir konum elde etmiş durumdadır. Bu durum, Türkiye’nin uluslararası alanda daha güçlü bir aktör haline gelmesine katkı sağlamaktadır.
İsrail’in savaş gücündeki düşüş ve Türkiye’nin yükselişi, bölgedeki dengeyi değiştirebilecek önemli gelişmeler olarak değerlendirilmektedir. Türkiye’nin savunma sanayindeki ilerlemesi, uluslararası arenada da dikkat çekmektedir. Ülkenin kendi kendine yeterli bir konuma gelmesi, ulusal güvenlik açısından da önem arz etmektedir.
Sonuç olarak, Tel Aviv Üniversitesi Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nün raporunda vurgulanan İsrail’in askeri gücündeki azalma ve Türkiye’nin yükselişi, savunma sanayindeki dengeleri etkileyen önemli bir gelişmedir. Türkiye’nin uluslararası alanda daha güçlü bir aktör olması, bölgesel ve küresel siyasetteki dinamikleri etkileyebilecek potansiyele sahiptir.