ABD, 1958’den bu yana üç nükleer bombasını kaybetti ve bu bombaların konumları hala bilinmiyor. Bu kayıp nükleer bombaların gizemi, yıllardır çözülememiş durumda. Üç nükleer silahın kaybolduğu bilinen vakaların detayları incelendiğinde, kaybolan bu silahların ne kadar tehlikeli olabileceği konusunda endişeler artıyor.
Bunlardan biri, 1965 yılında gerçekleşen Filipin Denizi felaketi. Bu olayda, yaklaşık 70 kat güce sahip patlamamış bir hidrojen bombası, bir uçağın denize düşmesi sonucu geminin içinde kayboldu. O zamandan bu yana, bu olaya tanıklık edenlerin ifadeleri, bombanın ne kadar tehlikeli olabileceği konusunda korkuları artırdı.
Diğer bir kayıp nükleer silah vakası ise 1958 yılında Georgia’nın Savannah yakınlarındaki Tybee Adası açıklarında meydana geldi. Bir askeri tatbikat sırasında yaşanan bir kaza sonucu, bir bombanın serbest kalma riski nedeniyle suya fırlatılması gerekti. Ancak, ekipler bombayı bulmak için çaba sarf etse de başarılı olamadılar. Bombanın içeriği hakkında devam eden tartışmalar, silahın gerçek potansiyelini ortaya koymaya devam ediyor.
Denizaltılar da kaybolan nükleer silahların önemli bir kaynağı olmuştur. Örneğin, 1968’de batan Sovyet denizaltısı K-219’un bir düzine termonükleer silah taşıdığına inanılıyor. Aynı yıl, nükleer saldırı denizaltısı USS Scorpion Atlantik’te battı ve içindeki silahlarla birlikte kayboldu. Bu olay, denizaltıların taşıdığı nükleer silahlar konusundaki kaygıları artırdı ve hala cevaplanmamış soruları beraberinde getirdi.
Sonuç olarak, ABD’nin kayıp nükleer bombalarıyla ilgili herhangi bir gelişme olmaması, bu silahların ne kadar büyük bir tehlike oluşturabileceği konusunda endişeleri artırıyor. Bu kayıp silahların bulunamaması ve nerede olduklarının hala belirsiz olması, uluslararası güvenlik endişelerini de tetikliyor. Bu nedenle, bu konunun detaylı bir şekilde ele alınması ve çözümü için ciddi adımlar atılması gereklidir.